31 Mart 2022 Perşembe

MÜSTEHÂSE


Hayat sürekli yenileniyor. Buna bağlı olarak da her şey eskiyor. Kimi eskiler var ki değer kazanıyor; kimi eskiler var ki olan değerini yitiriyor. Yani müstehâseye uğruyor. Unutulmuş kelimelerde bu sefer müstehâse sözcüğünü misafir ediyoruz. 

Şemseddin Sami kelimeyi, Kâmûs-ı Türkî'sinde, şöyle açıklıyor:

"müstehâse: müstehâsât. pek eski zamandan yer altında kalıp tahaccür etmiş hayvanât veya nebât: müstehâsât taharrîsiyle meşguldür; müstehâsât müzesi. Fransızca: fosille."

Müstehâseye uğramış şeylerden uzak durmak gerekir. Çünkü kokarlar. Kendileri çürüse bile sizleri çürütüp, müstehâse hâline sokmayacak fikirlerin peşinde, mutlu ve eskimez bir ömür dilerim...

21 Mart 2022 Pazartesi

MEMURUN ÖLÜMÜ (ANTON ÇEHOV)


Anton Çehov (1860-1904), bazen kendi ismiyle de anılan bir hikâye türünün en başarılı örneklerini vermiştir: Durum hikâyeciliği. Kıymetli tiyatro oyunları da yazan Çehov, Rus edebiyatının son büyük temsilcilerindendir. Memurun Ölümü'nde, Gogol'ün de Palto hikâyesinde konu edindiği ve o dönemin Rusya'sında önemli bir mevzu teşkil eden küçük memuru ele almaktadır. 

Rusya'nın Ukrayna'yı işgali üzerine, özellikle medenî memleketlerde Rus yazarlarına yönelen ırkçı tepkinin bir aksülameli olarak Çehov'un Memurun Ölümü hikâyesini paylaşmaya karar verdim. Keyifli okumalar dilerim. 


"Güzel bir akşam vaktiydi. Yazı işlerinde memurluk yapan İvan Dimitriç Çerviakov tiyatroda önden ikinci sıradaki bir koltuğa oturmuş, dürbünle “Kornevil’in Çanları” adlı oyunu izliyordu. Adamın oturuşuna bakılırsa mutluluğun doruklarında olmalıydı. Derken, birdenbire…

Öykülerde sık sık rastlanır “derken, birdenbire,” sözüne. Yazarların hakkı var, yaşam beklenmedik şeylerle öylesine dopdolu ki!.. İşte sevimli Çerviakov’un suratı böyle birdenbire buruştu, gözleri kaydı, soluğu daraldı. Dürbününü gözünden indirdi, öne eğildi ve hapşu!!! Aksırmak hiçbir yerde, hiçbir kimseye yasaklanmamıştır. Köylüler de aksırır, emniyet müdürleri de, hatta müsteşarlar da. Yeryüzünde aksırmayan insan yok gibidir. Çerviakov hiç utanmadı, mendiliyle ağzını, burnunu sildi; kibar bir insan olduğu için, birilerini rahatsız edip etmediğini anlamak amacıyla çevresine bakındı.

İşte o zaman utanılacak bir durum olduğu ortaya çıktı. Tam önünde, birinci sırada oturan yaşlı bir zat başının dazlağını, boynunu mendiliyle çabuk çabuk siliyor, bir yandan da homurdanıyordu. Çerviakov, Ulaştırma Bakanlığı’nda görevli sivil paşalardan Brizjalov’u tanımakta gecikmedi. “Tüh, adamın üstünü kirlettim! Benim amirim değil ama ne fark eder? Bu yaptığım çok ayıp, kendisinden özür dilemeliyim.” diye düşündü. Birkaç kez hafifçe öksürdü, gövdesini biraz ileri verdi, paşanın kulağına eğilerek; 

– Bağışlayın, beyefendi! diye fısıldadı. İstemeyerek oldu, üzerinize aksırdım. 
– Zararı yok, zararı yok…
– Affınıza sığınıyorum, efendim, hoş görün bu hareketimi. Ben… ben, böyle olmasını istemezdim.
– Oturunuz, lütfen! Rahat bırakın da piyesi izleyelim.

Çerviakov utandı, alık alık sırıttı, sahneye bakmaya başladı. Temsili tüm dikkatiyle izliyor ama artık zevk almıyordu. İçini bir kurt kemirmeye başlamıştı. Perde arasında Brizjalov’un yanına sokuldu, yanından şöyle bir yürüdü, çekingenliğini yenerek; 

– Efendimiz, üstünüzü… şey… Bağışlayın! Oysa ben… böyle olmasını istemezdim… 

Paşa öfkelendi, alt dudağını gevelemeye başladı. 

– Yeter artık siz de! Ben onu çoktan unuttum, oysa siz… 

Çerviakov paşaya kuşkuyla bakarak, “Unutmuş! Ama gözleri sinsi sinsi parlıyor, benimle konuşmak bile istemiyor! Aksırmanın çok doğal bir şey olduğunu söylemeliydim ona. Yoksa kasten tükürdüğümü sanabilir. Şimdi değilse bile sonradan böyle gelir aklına. Oysa hiç istemeden oldu.” diye düşündü.

Çerviakov eve gelir gelmez, yaptığı kabalığı karısına anlattı. Ancak karısı, görünüşe bakılırsa, bu işe gereken önemi vermedi. Başlangıçta biraz korktuysa da paşanın başka bir bakanlıktan olduğunu öğrenince pek umursamadı. 

– Gene de gidip özür dilesen iyi olur, dedi. Toplum yaşamında nasıl davranılacağını bilmediğini sanabilir. 
– Ben de bunun için çabaladım durdum. Ondan birkaç kez özür diledim ama o çok tuhaf davrandı, beni yatıştıracak tek söz söylemedi. Hoş, konuşacak pek vakti yoktu ya…

Ertesi sabah Çerviakov güzelce tıraş oldu, yeni üniformasını giydi, Brizjalov’u makamında görmeye gitti. Kabul odasına girince orada toplanan birçok dilek sahibini dinleyen Brizjalov’la karşılaştı. Paşa önce gelenlerle konuşuyor, onların isteklerini dinliyordu. Sıra Çerviakov’a gelince paşa gözlerini ona çevirdi. 

– Dün gece Arkadi tiyatrosunda… Eğer anımsamak lütfunda bulunursanız, aksırmış ve… istemeden üstünüzü… şey… özür… dilerim, diye konuşmaya başladı. 
– Gene mi siz? Böylesine bir saçmalık görmedim! dedikten sonra başka bir dilek sahibine döndü.

– Siz ne istiyorsunuz?

 Çerviakov sarardı, “Benimle konuşmak istemiyor, çok kızdığı belli. Ama yakasını bırakmayacağım, durumumu anlatmalıyım.” diye düşündü. Paşa son dilek sahibiyle konuşmasını bitirip odasına yöneldiği sırada arkasından yürüdü.

 – Beyefendi hazretleri! Zatınızı rahatsız etmek cüretinde bulunuyorsam, bu, yalnızca içimdeki pişmanlık duygusundan ileri geliyor. Siz de biliyorsunuz ki, efendim, isteyerek yapmadım. Paşanın suratı ağlamaklı bir duruma girdi, adam elini salladı. 

– Beyim, siz benimle alay mı ediyorsunuz? Bunları söyledikten sonra kapının arkasında kayboldu.

Çerviakov eve giderken şöyle düşünüyordu: “Ne alay etmesi? Niçin alay edecekmişim? Koskoca paşa olmuş ama anlamak istemiyor. Bu duruma göre ben de bir daha bu gösteriş budalası adamdan özür dilemeye gelmem. Canı cehenneme! Kendisine mektup yazarım, olur biter. Yüzünü şeytan görsün!” Evine giderken düşündükleri böyleydi. Gelgelelim paşaya bir türlü mektup yazamadı, daha doğrusu iki sözü bir araya getirip istediklerini anlatamadı.

Bunun üzerine ertesi gün gene yollara düştü. Paşa soran bakışlarını yüzüne dikince Çerviakov; 

– Efendimiz, dün buyurduğunuz gibi kesinlikle sizinle alay etmek gibi bir niyetim yoktu, diye mırıldandı. Aksırırken üstünüzü berbat ettiğim için özür dilemeye gelmiştim. Sizinle alay etmek ne haddime? Bizler de alay etmeye kalkarsak, efendime söyleyeyim, artık insanlar arasında saygı kalır mı? Suratı mosmor kesilip zangır zangır titreyen paşa; 

– Defol! diye bağırdı. Korkudan Çerviakov’un beti benzi atmıştı. Ancak; 

– Ne? Ne dediniz? diye fısıldayabildi. Paşa ayaklarını yere vurarak;

– Yıkıl karşımdan! diye gürledi.

Çerviakov’un karnının içinden sanki bir şeyler koptu. Gözleri bir şey görmeksizin, kulakları hiçbir ses işitmeksizin geri geri dış kapıya doğru gitti, sokağa çıktı, yürüdü…

Kurulmuş bir makine gibi evine gelince üniformasını bile çıkarmaksızın kanepenin üzerine uzandı ve oracıkta can verdi."

(Çeviren: Mehmet Özgül)

10 Mart 2022 Perşembe

PUTİN "AZİZ VLADİMİR" Mİ OLMAK İSTİYOR?


Modern dönemin kendine has Rus Çarı Putin, her çar gibi, yeni topraklar fethetme derdinde. Bu amaç doğrultusunda ordusunu Ukrayna'ya soktu ve hâlen devam eden bir işgal harekâtı başlattı. Tarihe meraklı olduğunu Ukrayna'yı işgal etmeden önce yaptığı konuşmadan ve ondan neredeyse dokuz ay evvel yazdığı "Rusların ve Ukraynalıların Tarihî Birliği" başlıklı makalesinden bildiğimiz Putin, acaba kendisini Rus tarihinden kiminle özdeşleştiriyor veya kiminle birlikte anılmak istiyor? Rusya, tıpkı bizim gibi, tarihi bereketli bir memlekettir. Bu yüzden alternatifler çeşitlidir; dolayısıyla yapılan yorumlar da muhtelif olmak mecburiyetindedir. Ben bu yazıda kendi kanaatimi açıklayacağım. 

Bence Putin, Aziz Vladimir olmak istiyor. Peki kim bu Aziz Vladimir? Bu sorunun cevabı için Akdes Nimet Kurat'ın hâlen aşılamamış olan muhalled eseri Rusya Tarihi'ne müracaat ettim. Bu kitabın 27-35. sayfaları arasından özetleyerek aktarıyorum.

Aziz Vladimir'in Hayatı 

Soyu kuzeyli Normanlara dayanan ve "Vareg-Rus" diye tabir olunan bir ailenin evladı olan Vladimir; babası öldüğünde kuzeydeki Novgorod'un kneziydi. İki ağabeyiyle girdiği kanlı bir taht mücadelesinin sonucunda, o zamanki "devletin" başkenti olan Kiev'i ele geçirdi. (980) Henüz efendi kabul etmeye hazır olmayan yerli Slav ahalinin isyanlarını bastıran Vladimir, Vistül havzasındaki Lehlerin (Polonyalı) üzerine yürüdü ve bazı şehirleri ele geçirdi. Ardından İdil (Volga) Nehri çevresinde yerleşen Bulgarlara sefer açtı.

Vladimir; 988 veya 989 tarihinde ise Rusya tarihini değiştiren bir iş yaptı ve Hristiyan oldu. Aslında büyükannesi Olga ve Kiev ahalisinin bir kısmı daha evvel Hristiyanlığı kabul etmişlerdi. Fakat Vladimir'in bu dine girişi şahsî bir şey değil, kitlelerin de uymak zorunda bırakıldığı bir emirdi. 

Dönemin büyük gücü Doğu Roma'nın (Bizans), Ortodoks Hristiyanlığı yayma faaliyetinin bir neticesi olan bu karar şöyle gelişti: Bizans tahtında oturan 2. Basil iç isyanlarla boğuşuyordu. Bilhassa ticaret vasıtasıyla iyi ilişkiler tesis ettiği Kiev Knezi Vladimir'den yardım istedi. Karşılığında kız kardeşini ona vermeyi vaat etti. Vladimir bu teklifi kabul etti ve Rus kuvvetleri Anadolu'ya giderek isyanın bastırılmasına yardımcı oldu. İsyan sönünce imparator sözünden döndü. Bunun üzerine Vladimir, Bizans'ın Kırım'daki topraklarına saldırdı ve en mühim Bizans şehri olan Chersones'i (Korsun) ele geçirdi. Zor durumda kalan imparator müzakereye girişti ve Vladimir'e "eğer hristiyan olursa kız kardeşi olan prensesi ona vereceğini" söyledi. Vladimir de bunun üzerine hristiyan oldu ve Kiev Rusya'sının Hristiyanlığa geçişini sağladı. 

Prenses Anna İstanbul'dan gelirken yanında Rum papazlarını da getirdi. Knez Vladimir ve drujinası (askerleri) vaftiz edildiler ve Kiev ahalisi de yeni dini kabule zorlandı. "Bu suretle Kiyef Rusyası 11. yüzyıla girmeden bir hristiyan memleketi oldu." 

Rusya'nın Hristiyanlığı, Bizans'tan yani Ortodokslardan, alması bu memleketi Bizans kültür havzasının içine soktu. (Dolayısıyla Katolik olan Batı'yla ciddi bir farklılık yarattı) Vladimir'in Hristiyanlığı kabulüyle Kiev'de, İstanbul'daki Patrikhane'ye tâbi bir metropolitlik teşkil edildi.

Yeni dinin kabulü şunlara sebebiyet verdi: Ortodoksluğun hükümdarın kuvvetini artıran yetkileri sayesinde, Kiev Knezi'nin otoritesi arttı. Yerli Slavlar ve kuzeyden gelen Vareg-Rus ahali aynı dine inanmaya başladı, dolayısıyla kaynaşma sağlandı. (Bu kaynaşma Rus milletini yarattı.) Kiev'in ardından, bu knezliğin nüfuz sahasında bulunan bütün şehirler Hristiyanlığı kabul etti. Böylece Kiev, diğer şehirler nazarında yalnızca siyasi değil, aynı zamanda dini bir merkez hâlini aldı. Yeni dinin gereği olarak açılan manastırların aynı zamanda birer çiftlik olması sayesinde Rusya'da yeni usûl toprak işletme şekilleri uygulandı, ekonomi canlandı. Kiliseye bağlı olanların hukuku, Bizans'ta neyse, Kiev'de de öylece kabul edildi. O zamana kadar hukukun ilkelerinden pek haberdar olmayan bu insanlar, böylece kanun esaslarıyla tanıştılar. Kimi kilise yasalarının idari düzenlemeler de içermesi, Rusya'nın gelecekte kuracağı hukuk düzeninin temelini attı.

O zamana kadar bir yazı diline sahip olmayan Ruslar, Hristiyanlığa geçiş sayesinde alfabe sahibi oldular. Selanikli rahip Konstantin Krill tarafından Balkan Slavlarını Hristiyan yapabilmek amacıyla hazırlanan ve rahibin adıyla (Krill) meşhur olan alfabe Yunan harfleri esas alınarak hazırlanmıştı. Daha evvel Balkan Slavları için hazırlanan dini kitaplarla birlikte Krill alfabesi Rusya'ya geldi. Kilise dili ise Slavcaydı. Bu sayede millî dil kuvvetlendi ve çok geçmeden manastırlarda ilk dinî-edebî eserler yazılmaya başlandı. 

Büyük kiliseler yapmak için getirilen Rum ustalar, Rus mimarisinin temelini atarken, mimarî zevkini de şekillendirdi. Çok sürmeden yetişen Rus mimarlar ve ikon yapan ressamlar, Rusların güzel sanatlarla tanışmasına vesile oldu. Kiliselerde yüksek zümrenin çocukları için açılan mektepler, Rus eğitim sisteminin temelini oluşturdu.

Rus tarihinin büyük simalarından sayılan ve destanlarda "parlak Vladimir" diye anılan knez, Ortodoks Kilisesi tarafından da "aziz" ilan edildi. (Vladimir Svyatoy - Aziz Vladimir)

980'de Kiev Knezi olan Vladimir, 1015 senesinde öldü. 

Hangi Vladimir?

Bugün hem Rusya hem de Ukrayna'da aziz kabul edilen Vladimir'in ismi birçok erkek çocuğuna verildi. Bunlardan birisi de son Rus Çarı Vladimir Putin'dir. Ukrayna'yı işgalini haklı göstermek amacıyla yaptığı konuşmada, Ukrayna ve Rusya kiliselerini birleştirme hedefinden de bahseden, "Rus şehirlerinin anası" Kiev'e doğru yürüyen ve Rusya'nın gelecek nesillerine takip etmeleri gereken hedefler veren Putin, benim kanaatıma göre, ikinci "Aziz Vladimir" olmaya gayret ediyor. 

Olabilir mi olamaz mı, bunu zaman gösterecek. Ama ufak bir bilgiyi dipnot olarak düşmem gerekiyor: Vladimir'in Ukrayna'da da aziz kabul edildiğini ve erkek çocuklarına isim olarak verildiğini söylemiştim. Bunun bir misali de, Yahudi bir aileden gelmesine rağmen, Vladimir Zelenski'dir. Bakalım, kardeş kavgasının yanında, iki Vladimir'in kayıkçı kavgasını kim kazanacak? Kiliseleri beni alakadar etmez ama tarih hangisine "azizlik" payesini verecek? Yaşarsak, göreceğiz.