30 Kasım 2021 Salı

İNŞA

.com/img/a/

Unutulmuş kelimelerde bugün "inşa" sözcüğünü ele alacağız. 

Ziya Paşa'nın "Şiir ve İnşâ" makalesini okurken, inşa kelimesini düşünmeye başladım. "Düzyazı" anlamında da kullanırken, ne oldu da, yalnızca bina inşa etmek manasına "düştü", hakikaten merak ettim. Tabii hemen üstadımız Şemseddin Sami'ye müracaatla merakımın sözlük cihetini giderdim. Bakınız "inşâ" kelimesini nasıl tanımlıyor üstad:

"inşâ: inşâât. ["neş'e"den masdar if'âl] 1. yapma, vücûda getirme, i'mâl: bir ev, bir gemi inşâ etmek. 2. kaleme alma, edebiyât kâidesine tatbîkan ve nesren edilen ifâde-i tahrîriye: şiir ve inşâda yed-i tûlâ sâhibi. 3. emr ve temennî ve duâ yani yapsın, yapmalı, yapsa gibi vuku bulmamış hiddet, mukâbili: ihbâr. 4. ilm-i mürâselede kesb-i mümârese için muhtelif mektup, tezkire, arzuhâl, tebrik ve ta'ziye-nâme, sened, mukâvele-nâme vesâire örneklerini hâvî kitap. inşâ-i cedîd: inşâât= yapıya ve sefâin i'mâline müteallik işler: inşââtla uğraşmak; inşaat dâiresi. "inşâ" ile "i'mâl" arasında şu fark vardır, ki inşâ kereste ile yapılan mimârlığa ve gemiciliğe müteallik işlere mahsus olduğu hâlde, i'mâl her sûretle yapmaya ve mesela madenden evânî yapmaya dahi ıtlâk olunur."

Neye inandığınız, nerede yaşadığınız, ne zamandır hayatta olduğunuz önemli değil. Bir şeyler inşa edebilmenizdir mühim olan... Hepinize, ömrünüzce; bol, kaliteli ve kalıcı "inşa" faaliyetleri temenni ederim...

18 Kasım 2021 Perşembe

SÜRGÜN ÜLKEDEN BAŞKENTLER BAŞKENTİNE (SEZAİ KARAKOÇ)

.com/img/a/


16 Kasım 2021 günü, Türk şiirinin yaşayan en büyük üstadı Hakk'ın rahmetine kavuştu. Sezai Karakoç'un sürgünü son buldu. 


Bir şairi en iyi anlatan onun mısralarıdır düşüncesiyle, üstadın meşhur "Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine" şiirini aktarmaya karar verdim. İnternet ortamında da çokça paylaşılan bu şiirin birinci bölümü - her nedense - alınmamış. Ben eserin tamamını sizlerin istifadesine sunuyorum.


Şiiri, Sezai Karakoç'un Zamana Adanmış Sözler - Şiirler kitabının 5. cildinden, 47-56. sayfalar arasından, iktibas ettim. 


Sezai Bey'e Allah'tan rahmet diliyorum. Türk şiirinin başı sağolsun. 




1.


Gelin gülle başlayalım şiire atalara uyarak

Baharı kollayarak girelim kelimeler ülkesine

Dünya bir istiridye

Dönüşelim bir inci tanesine

Dünya bir ağaç

Bir özlem duvarı

Bülbül sesine

Şair

Gündüzü bir gül gibi

Akşamı bülbül gibi

Sarıp sarmalayan öfkesine


Anılar demirden alçısı zamanın

Şair kollarını çarmıha geren

Ve mısraları boyu kireçleşen

Gençlik hayalleri

Ah eski kemik ah eski deri

Ve kemikle deri arasına gerilen

Ruhumun şenlik günleri

Ah eski kemik ah eski deri

Yenilgi sanılan zafer saatleri

Bana ne Paris'ten

Avrupa'nın ülkü mezarlığından

Moskova'dan Londra'dan Pekin'den

Newyork

Bütün bu türedi uygarlıklar umurumda mı

Birazcık Roma'yı hesaba katabilirdim

Ama Roma

Kendi kendini inkâr edip durmakta

Buz gibi eriyerek

Bir kokakola

Veya bir votka bardağında



2. 


Gelin gülle başlayalım atalara uyarak

Baharı koklayarak girelim kelimeler ülkesine

Bir anda yükselen bir bülbül sesi

— Erken erken karlar ortasında

Güneş donmuş ışık saçan bir yumurta — 

Bana geri getirir eski günleri

... Paslanmış demir bir kapı açılır

Küf tutmuş kilitler gıcırdarken

Ta karanlıklar içinde birden

Bir türkü gibi yükselirsin sen

Fısıldarım sana yıllarca içimde biriken

Söyleyemediğim ateşten kelimeleri

Şuuraltım patlamış bir bomba gibi

Saçar ortalığa zamanın

Ağaran saçın toz toprağını

Bana ne Paris'ten

Newyork'dan Londra'dan

Moskova'dan Pekin'den

Senin yanında

Bütün bu türedi uygarlıklar umurumda mı

Sen bir uygarlık oldun bir ömür boyu

Geceme gündüzüme

Gözlerin

Lâle Devri'nden bir pencere

Ellerin

Baki'den Nefi'den Şeyh Galib'den

Kucağıma dökülen

Altın leylâk


3. 


Ölüler gelmiş çitlembikler sarmaşıklarla

Tırmanmışlar surlarıma burçlarıma

Kimi ırmaklardan yansıma

Kimi kayalardan kırpılma

Kime öteki dünyadan bir çarpılma

İçi ölümle dolu

Dönen bir huni

Doğarken güneş

Kesilmiş ölü yüzlerden

Bir mozaik minyatürlerden

Dokunur tenimize

Soğuk bir Azrail ürpertisiyle ay

Ve birden senin sesin gelir dört yandan

Menekşe kokulu sütunlardan

Komşu dağlardaki nergislerden leylâklardan

Gözlerine ait belgeler sunulur

Ey aşkın kutlu kitabı

Uçarı hayallere yataklık eden

Peribacalarının yasağı

Gönlümün cellâdı acı mezmur

Bana bıraktığın yazıt bu mudur

Ölüm geldi bana düğün armağanın gibi

Senden bir gök

Senden yıldızlar ördüler

Ateşböcekleri

O gece dört yanıma

Ey bitmeyen kalbimin Samanyolu destanı

Sen bir anne gibi tuttun ufukları

Ve çocuklar gülle anne arasında

Seninle güller arasında

Tuhaf bir ışık bulup eridiler

Çocuklar dağ hücrelerinde erdiler

Aramızdaki sırra

Bir de ay ışığında büyüyen fısıltılar

Gençlik monologları

Seni alıp kaybolmuş zamanın çağıltısından

Bana getiren

Yasamız vardı

Öfkeyle yazardın sen bir yüzüne

Ölür ölür okurdum öbür yüzünde ben


4.


Senin kalbinden sürgün oldum ilkin

Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği

Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında

Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim

Af dilemeye geldim affa lâyık olmasam da

Uzatma dünya sürgünümü benim

Güneşi bahardan koparıp

Aşkın bu en onulmazından koparıp

Bir tuz bulutu gibi

Savuran yüreğime

Ah uzatma dünya sürgünümü benim

Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil

Ayaklarımdan belli

Lâmbalar eğri

Aynalar akrep meleği

Zaman çarpılmış atın son hayali

Ev miras değil mirasın hayaleti

Ey gönlümün doğurduğu

Büyüttüğü emzirdiği

Kuş tüyünden

Ve kuş sütünden

Geceler ve gündüzlerde

İnsanlığa anıt gibi yükselttiği

Sevgili

En sevgili

Ey sevgili

Uzatma dünya sürgünümü benim


Bütün şiirlerde söylediğim sensin

Suna dedimse sen Leylâ dedimse sensin

Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin 

Belkıs'ın

Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikârsın bellisin

Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için

Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini

Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini

Ey gönüllerin en yumuşağı en derini

Sevgili

En sevgili

Ey sevgili

Uzatma dünya sürgünümü benim


Yıllar geçti sapan ölümsüz iz bıraktı toprakta

Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında

Çatı katlarında bodrum katlarında

Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lâmba

Hep Kanlıca'da Emirgân'da

Kandilli'nin kurşunî şafaklarında

Senin ne söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında

Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında

Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim

Af dilemeye geldim affa lâyık olmasam da

Ey çağdaş Kudüs (Meryem)

Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)

Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi

Sevgili

En sevgili

Ey sevgili

Uzatma dünya sürgünümü benim


Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında

Köle gibi satıldım pazarlar pazarında

Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında

Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında

Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında

Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda

Verilmemiş hesapların korkusuyla

Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim

Af dilemeye geldim affa lâyık olmasam da

Sevgili

En sevgili

Ey sevgili

Uzatma dünya sürgünümü benim


Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır

Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır

Aşk cellâdından ne çıkar madem ki yar vardır

Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır

Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır

O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır

Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır

Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır

Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır

Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır

Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır

Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır

Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır

Senden umut kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır

Sevgili

En sevgili

Ey sevgili


(1971) 






10 Kasım 2021 Çarşamba

ATATÜRK’ÜN TSK’YA SON MESAJI!

.com/img/a/

29 Ekim 1938 günü Ankara Hipodrom’da Cumhuriyetin 15. yılı kutlamaları gerçekleştirildi. Cumhuriyetin banisi Mustafa Kemal Atatürk İstanbul’da hasta bulunduğundan törene katılamadı. Fakat Türk Silahlı Kuvvetleri’ne hitaben bir mesaj yazdı. Bu mesaj Başbakan Celal Bayar tarafından geçit resminden hemen önce okundu.


Atatürk, 1938’in 10 Kasım’ında bu dünyadan ayrıldığından aşağıdaki metin, “Atatürk’ün TSK’ya son mesajı” olarak isimlendirildi. Kısa fakat oldukça etkili bu metni dikkatinize sunuyorum.



"Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferle beraber medeniyet nurları taşıyan kahraman Türk ordusu! Memleketini en buhranlı ve müşkül anlarda zulümden, felaket ve musibetlerden ve düşman istilasından nasıl korumuş ve kurtarmış isen, Cumhuriyet’in bugünkü feyizli devrinde de, askerlik tekniğinin bütün modern silah ve vasıtalarıyla mücehhez olduğun hâlde, vazifeni aynı bağlılıkla yapacağına hiç şüphem yoktur.


Bugün, Cumhuriyet’in on beşinci yılını mütemadiyen artan büyük bir refah ve kudret içinde idrak eden büyük Türk milletinin huzurunda kahraman ordu, sana kalbi şükranlarımı beyan ve ifade ederken büyük ulusumuzun iftihar hislerine de tercüman oluyorum.


Türk vatanının ve Türk camiasının şan ve şerefini, dâhilî ve harici her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni her an ifaya hazır ve amade olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam inanç ve itimadımız vardır. Büyük ulusumuzun orduya bahşettiği en son sistem fabrikalar ve silahlar ile bir kat daha kuvvetlenerek büyük bir feragati nefs ve istihkarî hayat ile her türlü vazifeyi ifaya muhaya olduğuna eminim. Bu kanaatle Kara, Deniz ve Hava ordularımızın kahraman ve tecrübeli komutanları ile subay ve eratını selamlar ve takdirlerimi bütün ulus muvacehesinde beyan ederim.


Cumhuriyet Bayramı’nın on beşinci yıldönümü hakkınızda kutlu olsun!"


Mustafa Kemal ATATÜRK