29 Ekim 2021 Cuma

CUMHUR


Cumhuriyetimiz 98 yaşında! Kutlu olsun. 

"Günün anlam ve önemine binaen" unutulmuş kelimeler bölümünde cumhur kelimesini ağırlıyoruz. 

Şemseddin Sami üstadımız kelimeyi şöyle tanımlıyor: 

"cumhûr: cemâhir. 1. halk, nâs, umûm, enâm; müdebbir-i umûr-ı cumhûr. 2. takım, gürûh, heyet: cumhûr-ı fukahâ, cumhûr-ı hükemâ. 3. cumhuriyet sûretiyle idâre olunan heyet: Amerika cemâhîr-i müctemiası." 

Sami üstadın ömrü Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğunu görmeye yetmedi. Bu yüzden örnek olarak Amerika'yı yazmış. Cumhuriyet kelimesine misal olarak da İsviçre'yi vermiş. 

Aradan geçen yıllarda Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde cumhuriyet ilan edildi. Biz, bugün, gururla kendi cumhuriyetimizi örnek gösterebiliyoruz. 

Cumhurun içinde, cumhuriyetle dolu bir ömür dilerim...

20 Ekim 2021 Çarşamba

BÜLENT ECEVİT'İN TUNA BAŞLIKLI ŞİİRİ


1943 yılında, Reha Oğuz Türkkan'ın idaresinde çıkan Gök Börü dergisinin 6. sayısında yayınlanan “Tuna” başlıklı bu şiir, o zamanların "genç şair adayı" Bülent Ecevit'e aittir. 

Sonraları gazetecilik yapan ve şiirler yazmayı sürdüren Ecevit, bu şiirin yazılmasından 30 sene sonra CHP Genel Başkanı olacaktı. 


TUNA

Bir destanın yasları gibi yükselir
Tuna kıyılarında Türk kaleleri.

Bu kalelere girme, belki ürkersin:
Taştan duvarlarında bu kalelerin
Yarasaların kanat sesi parıldar
Tarih içinde söndü artık kılıçlar.

Kalelere yaklaşma, belki korkarsın;
Baykuş seslerinde bir ağıt duyarsın
Kale mazgallarının en yükseğinde…

Tuna kıyılarında Türk kaleleri…
Vidin, Silistreden Mohaca kadar,
Tuna kıyılarında Türk kaleleri…

Bayram sabahları bu burçlar üstünde
Beyaz ay yıldızlı al bayrak çekilmez;
Ve Tunanın koyuca mavi göğsüne
Sipahi akisleri bir, bir dizilmez.

Bir yaslı günden beri, güzel Tunaya
Yabancı gelir bu aktığı toprak;
Sabahları güneşin doğduğu yana
Akar Tuna içinde hasret yanarak…

Sor Tunaya nedendir bu ağlayışı
Baykuşun bütün gece öten sesinden
Yüksek mazgallarda bir ağıt duyunca!

Sor Tunaya nedendir bu ağlayışı
Rüyasında bir TÜRK’ün aksi durunca.
Bülend ECEVİT

8 Ekim 2021 Cuma

ENVER PAŞA'NIN GÖREMEDİĞİ ÇOCUĞUNA MEKTUBU


Enver Paşa adını son senelerde daha fazla telaffuz ediyoruz. 

Hakkında türlü türlü şeyler söyleniyor. Bunlar bir ölünün ardından ortaya atılan düşüncelerdir. Bu "ölü" bir şehiddir ve tarihimizin parçasıdır. Tarihimizin - bilhassa yakın tarihimizin - mühim adamlarından birisidir. 

Ortaçağ'ın şövalyelerinin, ilk çağın Türk süvarilerinin ruhuna sahip olan bu adam, belki de yanlış çağda yaşamasının cezasını çekmişti. Lüzumsuz bir "kahramanlık" anlatısıyla birarada anılan Enver Paşa esasen tek bir şeyin kahramanıdır: kendi trajedisinin. 

Bu trajediyi yazmayı pek sevdiği mektupları sayesinde izleyebiliyoruz. Nitekim onu yâd etmek isteyenler de mektuplarından bazılarını paylaşıyorlar. Ben bugün Paşa'nın muhatabını bilmediği birisine yazdığı mektubunu paylaşacağım. 

Gayet kısa olan bu mektup, oldukça duygusaldır. Göktaş'ta, 23 Ocak 1921'de kaleme alınmıştır. Muhatabı ise doğup doğmadığını, doğduysa bile cinsiyetini bilmediği çocuğudur! Ve şundan ibarettir:

"Benim saadet nûrum yavrum, 
Nesin? Ne oldun, erkek mi, kız mısın? Hâlâ bilmiyorum. Bundan o kadar müteessirim ki anlatamam. Her ne ise, Allah seni uzun ömürlü; annenle bana da saadetle senin ak saçlı olduğunu, torunlarını sevdiğini göstersin. Seni uzun uzun öper, Hakk'a emanet ederim. 

Baban
Enver"

Enver Paşa, mektubun muhatabının cinsiyetini çok sonra öğrenecektir: erkek. İki kızdan sonra olan üçüncü çocuğudur ve kendisine Ali ismi verilmiştir.

Enver Paşa, üçüncü çocuğu ve tek erkek evladı olan Ali'yi (Ali Enver, ölüm: 1971) hiç göremeyecektir.