Cevad Heyet, 24 Mayıs 1925’te Tebriz’de doğdu. İran, Türkiye ve Fransa’da tıp eğitimi aldı. İran’da, açık kalp ameliyatı başta olmak üzere birçok cerrahi ilke imza attı. Çalışmaları hem İran hem de uluslararası alanda daima takdirle karşılandı.
Cevad Heyet’i bizim gündem maddemiz yapan, bugün bizimle yaşatan tıp alanında yaptığı bu müthiş hizmetler değil. Cevad Heyet’i tanımamıza, sevmemize vesile olan onun derin Türklük ve Türkçe sevgisi. Tabii bu uğurda yaptığı çalışmalar, kaleme aldığı kitaplar ve Varlık Dergisi.
Varlık Dergisi ve Türkçe çalışmalarından önce Heyet’in 1943’te İran’da başladığı tıp eğitimini tamamlamak üzere Türkiye’ye geldiğini belirtmeliyim. Sadece tıp eğitimi için mi geliyordu? Hayır. Babası Mirza Ali Heyet’in öğüdünü tutmak da amaçları arasındaydı. Bu öğüt şuydu: “Oğlum, ben seni Bakü’ye göndermek isterdim, fakat aramızda demir perde var. Ben seni İstanbul’a gönderiyorum ki tıbbın yanı sıra dilimizi, edebiyatımızı ve tarihimizi de öğrenesin”.
Nitekim Cevad Heyet bunları en iyi hocalardan ezber edecekti. Babasının arkadaşı Fuad Köprülü’den Türk edebiyatının tarihini, Zeki Velidi Togan’dan Türk tarihinin inceliklerini öğrendi. O dönemin genç Türkçülerinden Muharrem Ergin’le arkadaşlık kurdu.
Bu süreci şöyle anlatıyordu: “İstanbul’da tıp öğrencisi iken Türk edebiyatı ve tarihi ile ilgilendim. Türk öğrencileri tarihlerini ve millî edebiyyatlarını çok iyi biliyorlardı. Bu, bende gıpta hissi oyandırdı. Ve tarihi ve edebiyat tarihlerini okumaya başladım.”
Türkiye’de eğitimini bitirdi ve göreve başladı. Çok geçmeden uzmanlık öğrenimi için Fransa’ya geçti. 1952’de de İran’a döndü.
1979’a dek cerrahi tıp alanında birçok “ilkleri” başardı. Fakat aklının ve kalbinin bir kenarında daima Türklük ve Türkçe aşkı yatıyordu.
Bu alanda çalışmak için aradığı fırsatı 1979’da bulacaktır.
Kendisinden dinleyelim: “1979 İslam devriminden sonra ana dilimizde kitap ve basın yayıncılığı serbest olduğu için “Varlık” dergisini yayınlamak şerefi bana nasip oldu. Elbette, biz bu işi yazarlar heyetimizi oluşturan birkaç kalemdaşımızla yaptık”.
1920’lerde Farsların (Pehlevi Hanedanı) yönetimine geçen İran’da Türkler baskı altında tutuluyorlardı. Fiziki baskıların yanında iki nokta vardı ki, bunlar en sarsıcı olanlarıydı. Bunları Fars entelektüelleri yazıyorlardı. İran Türklerine “Siz Türk değilsiniz. Azeri isimli ve İran kökenli bir millettensiniz. Sizi Türkleştiren Moğollardır.” diyorlardı. Bu İran Türklüğünü yok saymaktı. Buna bağlı ikinci işkence ise şuydu: “Türkçe bir dil ve hatta bir lehçe bile değildir. Farsçayla mukayese edilemez.” İşte bu ikincisinin yüzünden Türkçe eğitim yasaklandı. Türkçe İran sınırları içerisinde yazı dili olmaktan çıkartıldı.
1979’a kadar baskılar sürdü. İslam İnkılabıyla havada bir yumuşama emaresi görüldü. Cevad Heyet arkadaşlarını toplayarak Varlık Dergisi'ni çıkarmaya ve İran Türk’ünün ve nefis Türkçenin varlığını Farslara kabul ettirmeye soyundu. Derginin ismi tek kelimeydi ama manası Güney Azerbaycan Türklüğü için derindi.
Güney Azerbaycan bir Türk yurduydu. İran’ın her tarafında Türkler vardı. Türkçe vardı. Türkçe Farsça kadar güçlü bir dil olarak vardı. Varlık, işte bu “varlığı” temsil ediyordu.
Cevad Heyet’in Varlık’taki daha ilk yazısının başlığı bile gelecekte bu dergiye verilen kıymetin boşuna olmadığını gösterir cinstendi: "Azerî Türklerinin Tarihine Bir Bakış".
Varlık’ta kimler yazıyordu? Kimler yazmıyordu ki? Derginin çıkarılması ve yayınlaması sürecinde Cevad Heyet’le beraber daima anılması gereken Dr. Hamid Nutki, Heyet’in tabiriyle “20. Asrın Hafız’ı” büyük şair Şehriyar, heybetli şair ve yazar Habip Sahir farklı zamanlarda bu dergide yazan büyük isimler arasındaydı.
Varlık aynı zamanda bir okuldu - öncü bir okul. 1979’dan bugüne dek İran’da yayınlanan tüm Türkçe neşriyatın öncüsüydü. Arkadan gelenler Heyet’e saygılarını sunarak kendi çalışmalarına yöneldiler. Varlık kendi okurlarını ve yazarlarını yetiştirdi. Bu bakımdan dünya tarihinde istisnai değerde bir dergi oldu.
Fakat Cevad Heyet yalnızca bir dergi çıkarmakla ilgilenmiyordu. Çok yönlü bir zekâya, yorulmaz bir çalışma azmine ve derin bir Türklük şuuruna sahipti. Farsların Türklük ve bilhassa Türkçe üzerinden yaptıkları saldırılara cevap vermeliydi.
Türk tarihi üzerine makaleler ve kitaplar yazdı. Bunlar yalnızca Güney Azerbaycan’da değil tüm Türk Dünyası'nda ses getiren eserler oldu.
Edebiyatla ilgili çalışmalar da yaptı. Buradaki maksadı biraz daha farklıydı. "Azerbaycan Edebiyatına Bir Bakış" kitabının girişinde amacını şöyle açıklıyordu: "…eserin mükemmel veya yeterli olması bahis konusu değildir. Amaç ediblerle ilgili halka daha detaylı bilgi vermek ve edebiyatımız hakkında bir fikir söylemektir."
Kuzey ve Güney Azerbaycan edebiyatlarının bir bütün olduğunu savunuyor, bizim edebiyatımızı da bunların kardeşi ilan ediyordu. Bu görüşün Fars entelektüelini ne kadar şaşırttığını söylemeye gerek yok.
Şeyh Renkli Şirazî, Gazi Abdullah Han, Tebrizli Kelbalı, Şah Abbas Sânî, Tarzı Afşar, Derûnî, Matemî, Mustafa Kulu Han gibi o zamana dek pek bilinmeyen eski Türk şairlerini mezarından çıkardı. Derin bir Türklük açlığı çeken Güney Azerbaycan Türklerinin önüne getirdi. Güney Azerbaycan münevverleri bunları kana kana içtiler.
Esas çalışma alanı ise dil üzerineydi. Yine Cevad Heyet’ten dinleyelim: "Biz Arap kökenli alfabe ile yazdığımız için eski alfabemizde bazı değişiklikler yapıp onu fonetikleştirmeye çalıştık. Bunun için rahmetli üstat Dr. Nutki’nin birkaç emektaşımızla birlikte önerdiği ve Varlık’ta 22 yıldan beri kullandığımız yarı fonetik alfabeyi Ortografi seminerleriyle tekmilleştirmeye çalıştık ve bu imla basınımız ve yazarlarımızın çoğu tarafından kabul edilmiştir. Bugün bizim yazı dilimiz yabancı (Rus sözleri Kuzeyde ve Arap-Fars sözleri Güneyde) sözler istisna edilirse Kuzey Azerbaycan’da kullanılan yazı dili ile yaklaşık aynıdır. Çünkü Azerbaycan’ın ta eskiden beri tek bir yazı dili olmuştur ve günümüzdeki farklar da başka dillerden alınan yabancı sözlerden ve Güneyde Pehlevilerin getirdiği yasaklardan kaynaklanmaktadır.”
Evet, Cevad Heyet ve arkadaşları Güney Azerbaycan’a yeniden Türkçe yazdırmanın ötesine geçerek bir de bunu Kuzey Azerbaycan’la uyumlu hale getirmenin planını yapıyor ve başarıyorlardı.
Kuzey Azerbaycan - Güney Azerbaycan ayrılığını şöyle yorumluyordu: "Biz bir elin çocukları olduğumuz halde tarihin yarattığı faciadan sonra 150 yıldır ülkelerimiz ayrıldığı için taleyimiz ve sorunlarımız da ayrı olmuştur. Halen yirminci yüzyılda, yani insanlar uzaya ve aya giden yüzyılda aramıza aşılmaz sınırlar da çekilmiştir."
Aşılmaz sınırları Türkçe ile aşmak isteyen Güney Azerbaycan’lı münevverlerin önde gideniydi Heyet. Başardılar.
Bu başarılar neticesinde Cevad Heyet Türk Dünyası tarafından “aksakallı” olarak kabul gördü.
Boşuna aksakallı olunmuyordu. Nitekim Cevad Heyet’in Azerbaycan-Ermenistan meselesiyle ilgili Türkiye Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e yazdığı mektuptan alıntıladığım şu bölüm aslında bu yazının ruhunu özetlemeye yeter:
"Sayın Başkan, lütfen beni affedin. Bu satırları, gözyaşlarımı tutamadan yazıyorum ve bu anda Allah Taâlâ’dan halkımıza kurtuluş, yoksa kendime ölüm istiyorum.
Biz tarihte, izzet ve şerefle yaşadık ve sırası geldikçe, ölümü zillete tercih ettik; ona göre de ben bu günlerimizi halkımız için yaşamak saymıyorum.
Bu gün, benim elimdeki kağıt-kalem ve kuru nefesimden başka bir şeyim yoktur; onları da mazlum halkımın yolunda seve seve vermeğe razıyım; fakat biliyorum ki, halkımın bugün için kalemden çok süngüye ihtiyacı vardır. Altın Kalem sahibi Atsız, Mussolini’ye hitaben yazdığı
“Kalem, fırça nedir, birer oyuncak
Şaheserler, süngülerle yazılır ancak”
şiirini sanki bizim bugünümüz için söylemiştir.
Durum böyleyken, ister istemez şu sorular karşısında kalıyorum. Acaba bugün bizde bir Selahaddin Eyyubî yok mu? Biz, Selçukluların evlâtları değil miyiz?"
Aksakallı Heyet 12 Ağustos 2014’te bu dünyadaki vazifesini bitirdi. Fakat ruhu bizimledir. Tanrı’dan “halkına kurtuluş” eğer bu mümkün değilse “kendisine ölüm” isteyen bu adamın ruhunun bizimle olması eşyanın tabiatı gereğidir.
Bizlerin düşü, düşünüşü de -Heyet’ten aldığımız ilhamla- Türk olan, Türkçe konuşan Güney Azerbaycan’ın üzerindedir.
Tebriz-Bakü-Ankara / Biz Hara Farslar Hara!
(Yazıda faydalandığım kaynaklar şu şekildedir: Türk Dilinin Lehçelerinin Tarihi Seyri (kitap, Cevad Heyet), Azerbaycan’ın Türkleşmesi ve Azerbaycan Türkçesinin Teşekkülü (makale, Cevad Heyet), İran Türklerinin Manevi Varlığını “VARLIK”ında Yaşatan Cevat Heyet (makale, Pervane Memmedli), Türkolojinin Güney Azerbaycan’daki Önemli Temsilcisi Dr. Cevad Heyet ve Eserleri (makale, Dr. Murat Küçük) ve Yavuz Akpınar tarafından kaleme alınan İslam Ansiklopedisi’nin Cevad Heyet maddesi.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder