20 Haziran 2022 Pazartesi

YİNE TÜRKLER (PİERRE LOTİ)

0
Pierre Loti, Aziyade ismiyle roman kahramanı yaptığı, sevgilisi Hatice'nin mezarı başında görülüyor.

Asırlardır parçası olduğumuz Avrupa'yla, asırlardır parçalı bulutlu bir ilişkiye sahibiz. Uzun zamandır birbirimizi izliyor ve istikrarlı biçimde ötekini beğenmiyoruz. Biz Avrupa'yı "kibirli ve ikiyüzlü" bulurken; onlar bizi "fırsatçı ve saldırgan" olarak tanımlıyor. 

Siyasi, iktisadi, kültürel hangi alana bakarsak durum böyle görünüyor. Fakat bazen her iki taraftan da çemberi kıranlar çıkabiliyor. İstanbul'da bir tepeye adını verdiğimiz Pierre Loti, herkesin aleyhimize döndüğü bir dünyada ısrarla Türk dostu sıfatını taşıyarak, çemberi kıranlar arasındaki haklı yerini almış bir yazardır. 

1913'te kitap olarak bastırdığı Can Çekişen Türkiye, onun yalnızca doğunun mistik havasını, Türklerin iyi birer roman kahramanı oluşunu değil, doğrudan Türkiye'yi sevdiğinin en önemli kanıtıdır. 

Bu kitap Trablusgarp ve Balkan Harbi esnasında, Fransa'da bulabildiği mecralarda yayınladığı ve Türkiye'yi savunan yazılarının bir toplamıdır. Bugün Kasım 1912 tarihli, "Yine Türkler" başlıklı yazısını paylaşmak istiyorum. 

Kısa fakat derdini gayet iyi anlatan bu yazıyı paylaşırken, yalnızca içimize kapanmanın mahzurlarına da dikkat çekmek istiyorum. Aynı zamanda kalem namusuna sahip bir yazarı anmayı amaçlıyorum.

Lafı fazla uzatmadan sözü Loti'ye bırakıyor, bu büyük Türk dostunu anarken, Can Çekişen Türkiye isimli kitabını da salık veriyorum. 



"Son mektuplarımdan birinde, Türk dostlarımı o kadar kötü ve o kadar acemice savunmuşum ki, konuyu açıklamak için şunları da ilâve etmek istiyorum: Kaçaklardan bahsetmiştim. Çünkü bana da öyle söylemişlerdi. Fakat Allah'a şükür ki, onlar bir takım münferit kaçaklardı. Oradan... Savaş meydanından gelen yeni bilgiler, şeref tâcını onlarda bırakıyor. İçlerini kemiren açlığa, kendilerini en zarûri ihtiyaçlardan bile mahrum ettiği halde boş iddialarda bulunan hükümetlerinin aczine rağmen, onlar arslanlar gibi savaştılar. 

Fakat ne yazık ki, olaylar süratle birbirini kovaladıkça ve can çekişme anları yaklaştıkça, Avrupa milletleri, özellikle onların eski dostları Prusya, şaşırtıcı bir kolaylıkla sözlerini inkâr ediyorlar. Halbuki Sultan'ın, yalnız Türklerin padişahı değil, Asya'nın ve Afrika'nın içlerine kadar yayılmış milyonlarca müslümanın da Halifesi olduğunu hatırlamak akla uygun olurdu. Sanırım ki, Halife'nin mukaddes bir şehirden, mukaddes mabetlerden uzaklaştırılmaması iyi bir politika icabıdır.

Zavallı Türkler!

Herkes tarafından yalnız bırakılan ve kandırılan, kara ve deniz ordularının levazım ve mühimmat alışlarında aldatılan Türkiye... Haklarının çalınmış olması yetmiyormuş gibi, bir de kendilerine bazı gazeteler tarafından ölmüş aslana çifte atan eşek misali, darbeler indirilmektedir. Kanla yoğrulmuş toprakları üzerinde, İslâmiyet nâmına şerefle can vermiş 500.000 şehit bıraktıkları halde, bu gazeteler onlarla alay ediyorlar; onları küçük görüyorlar. Ben de onlarla birlikte hakarete uğruyorum. Bundan dolayı da iftihar ediyor, gurur duyuyorum.

Herkesin biraz daha eziyet etmek istediği mağlûpların savunmasını üzerime almak ve onlar adına yardım istemek, her zaman için şerefli bir davranıştır. Şüphesiz, kudretlerine maalesef sahip olamadığım, Avrupa dışişleri bakanlıkları gibi davranmıyorum. Uzun müddetten beri Türklerin dostu olduğumdan, onların can çekiştiği şu sıralarda da yine dostları olarak kalıyorum. Bunun aksi bir hareket çirkin olurdu. 

Onlar için hakarete uğramak şerefini, ben Doğu ülkelerinde kumandan iken, subaylarımdan biri olan dostum Claude Farrere ile beraber kazanmış bulunuyoruz. 

"Türkleri savunacak yalnız bu ikisi kaldı" diye yazıyorlar. Şüphesiz öyle olması gerekir. Çünkü seslerini duyurabilmek imkânına sahip olan yazarlar arasında sadece ikimiz varız."


Author Image

Fırat Kazganoğlu
Meçhul bir zamanda doğdu. Muammaya müptela

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder