Halil Paşa (KUT) Bitmeyen Savaş isimli hatıratının 82-121. sayfaları arasını Trablusgarp'a ayırmıştır. Oradan dikkat çekici bulduğum bazı bölümleri, atlamalar yaparak, alıntılıyacak; 110 sene sonra aynı yerde çarpışan askerlerimize selam çakacağım.
"Günler ve aylar süratle geçti. Takvim yaprakları üzerine 1911 tarihi düştü. Birgün Makedonya ve İmparatorluğun İdare Merkezi İstanbul'da ortalığı allak bullak eden bir haber duyuldu: İtalya, Türkiye'nin Trablusgarp Vilâyeti'ne silâhlı tecavüzde bulunmuştur...
İtalyanların bu hareketleri İttihat ve Terakki ile O'na bağlı, genç vatansever subaylar üzerinde bir şok tesiri yarattı. Trablusgarp'ta esasen zayıf bir birlik vardı. Ki bu zannedersem 15. Fırka idi. Bu tümenin talim terbiye görmüş askerleri terhis edilmiş, yeni efrat da henüz birliklerine ulaşmamıştı. İtalyanların İttihat ve Terakki içinde "Kahpece" olarak vasıflandırılan bu hareketleri bütün Türklerin izzetinefislerinde tamiri mümkün olmayan bir yara açtı. Ve ilk akla gelen şey de Trablusgarp'te ölünceye kadar vuruşmak oldu...
Selânik'te Vardar Güneşi Apostol'un ve çetesinin imha hareketi sonuçlandığı için Üçüncü Ordu Kumandanlığından şu emri aldım:
"Garp Trablusu'nun takviyesi için derhal hareket edeceksiniz."
Yol parası olarak Üçüncü Ordu 150 altın, Cemiyet de gene 150 altın verdiler. Selânik'e getirmiş olduğum anneme, eşimi ve altı aylık oğlum Aydın'ı alarak İstanbul'a dönmesini söyledim ve Trablusgarp'a gitmek için Paris'e hareket ettim.
Paris-Marsilya-Tunus yoluyla Trablusgarp'a varmak istiyordum." (s.82-83)
Trablusgarp'ta Durum
"O tarihte 15. Fırka Kumandanı Erkânıharp Miralayı Neşet Bey, Erkânıharp Binbaşısı Fethi (OKYAR) ve Yüzbaşı Abdülkadir (eski Ankara valisi, İzmir Suikastı'nın elebaşlarından olduğu için idam edildi-FK) beyler oradaydılar.
Asker az, cephane hiç yok denebilecek kadar... İtalyanların bütün malzemeleri tamam, cephane ve asker sayısı üstünlüğü kat be kat! Bu duruma göre İtalyanlara karşı zafer ümidi zayıf görülüyor... Üstelik çeşitli şekillerde aleyhimizde tahrik edilen ve satın alınan aşiretlerin de aleyhimizde savaşa katılmaları her an bekleniyor." (s.97)
"Eldeki cephane her savaşçıya ancak yirmi fişek verebileceğimiz kadardı. Hiçbir taraftan da cephane ikmali yapmak imkânı yoktu. Sonra bunun bir yolunu bulmakta gecikmedik. Kaçakçılar vasıtası ile karabarut temin ediliyordu. Kapsülleri de Tunus üzerinden dışarıdaki arkadaşlar taahhütlü mektuplarla gönderiyorlardı. İş kurşunu temin etmeye kalıyordu... Mektupla kapsül getirtebildiğimize göre bunun da bir çaresine bakardık ya...
Ve çareyi bulduk. Araplar sekizer onar kişilik gruplar halinde kum tepelerinin arkasından şöyle bir gözükünce devamlı tarassutta bulunan donanma yaylım ateşine başlayıveriyor... Araplar kafalarını kuma gömüp saklanıyorlar, sonra ateş kesilince de kumların arasından misketleri ayıklatıyordum...
Sözün kısası, İtalyanlar vasıtası ile kurşun temini yolu da bulundu. Bu garip düşmanların aklına, neden bu adamlar kafalarını kum tepeleri ardından uzatıp uzatıp çekerler diye birşey gelmiş ve düşünmüş durmuşlardır... Ama bir türlü de sebebini öğrenememişlerdir... Askerlerle beraber bu iş Arapların da hoşuna gitmeye başladı, bu defa kum tepelerinin arkası Arap doldu... Onlar da misketleri toplayıp bana satmaya başladılar... İlk zamanlar az olan miktar, sonra öyle çoğaldı ki kurşun madeni bulduk sanki. Bir deve yükü kurşunun fiyatı bir franga kadar düştü... Arada bir, bir iki kaza olunca İtalyanlara yeni oyunlar oynanmaya başlandı. Bu defa Araplar kendilerini de göstermiyorlar... Sopalara bağladıkları çuval parçalarını tepelerin ardından uzatınca veryansın kurşun geliyordu... Böylece toplanan kurşunlar eritildikten sonra kumdan yapılan kalıplarda eritildi ve kalıplanarak ihtiyacımız giderilmeye başlandı..." (s. 101-2)
Ayrılık
"Hams'tan ayrılmam hazin bir tabloydu. Araplar kendilerini bırakıp gitmememiz için yalvarırlarken İtalyan tayyarelerinin attıkları ajans bültenleri Balkan Harbi'nin kötü gittiğini bildiriyordu. Vapur rıhtımdan ayrılırken sahilde bir sükût ve bir boyun büküklüğü ile imparatorluğun unutmuşluğunun susuz toprakları ile kırgın insanları geride kalıyordu." (s. 116)
Enver Paşa'nın bir yaş küçük amcası, Mustafa Kemal Paşa'nın Harbiye'den sınıf arkadaşı, Kut Kahramanı olan Halil Paşa yakın tarihimizin mühim simalarındandır. Tartışmalı konulara pek girmese de hatıraları tarihi önemi haizdir. Bitmeyen Savaş isimli bu kitabı meraklısına tavsiye ederken, bir asır sonra aynı yerde çarpışan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gözden ırak fakat gönülden ırak olmayan kahramanlarına da selam ederim. Allah Türk askerini korusun!